İÇİMİZDEKİ YAPRAKLAR
1 sayfadaki 1 sayfası
İÇİMİZDEKİ YAPRAKLAR
İçinizde yaprak kımıldamaz ya bazen hani..
Hiçbir duygusuz kalmışsınızdır..
Özlemezsiniz kimseyi..
İstemezsiniz hiçbir şeyi..
Sevgi dallarınıza sular yürümez artık, kurur kalır çıtırtılarla sürgünleri..
Hiçbir cümlenin başı yoktur ve sonu da; hatta sözcüklerin ilk hecesinde kalır..
Ne fazla, ne eksiksinizdir, bilemezsiniz, anlayamazsınız...
Bir başka ruhun evinde gibi duyumsarsınız kendinizi, sanki
bu istemsiz konukluğunuzla, kendinizden millerce uzaklaşmışsınızdır...
Silik bir flulukla örtülmüştür geçmişiniz, hatıralarınız;ve bir sis kaplıdır gözünüzün ufkunda da..
Öründüğünüz kozanızda kalakalmışsınızdır,ne yapacağınızı bir
zamanlar bilmenize ve yapmamanıza rağmen, bu kez ne yapmanız
gerektiğini bile bilemiyorsunuzdur...
Yüreğiniz bir tavan arasıdır, düşleriniz bir yangın bahçesi,
umut martılarınız haykırışsız, elleriniz bir buz pramitine
dokunmaktadır sanki, üşüyemezsiniz bile, üşümeye ya
alışmışsınızdır, ya da ısınmak gibi, üşümeyi de
unutmuşsunuzdur çoktan..
Unutmak istersiniz her şeyi, kim olduğunuzu, neler olduğunu
ya da olmadığını,unutarak eksilmek, madem hiç tam olamıyorsanız, sıfırlanmak ..
Bilirsiniz ki aslında; keder, mutsuzluk ve umutsuzluk, ne
kadar,üzerinize bir yaşlı ağaç gibi yığılıp kalsa da,
sedefli yeşiliyle ve turuncu damlalarıyla akıp giden günün
gözlerinin taa içine bakıp, hayatı düşünmek gerekir..
Bir inci avcısı gibi, maviliklerin derinlerine dalıp,
istiridyeleri tek tek arayıp, mutluluk incileri toplamak gerekir yüreğin avuçlarına...
Ve yine bilirsiniz ki, gün batımında, aslında ay doğumunu
düşünmek gerekir karanlıklara inat, ışığa daha çok koşmak gerekir gölgelerde...
Yaşantılarımızı bir kazı yerine çevirmeden, sandukalara
saklamadan, hayatın içinden, duyarak,dinleyerek, anlayarak, hissederek geçmek gerekir...
Yaşam denizinin derinlerine varmak, suyun yüzeyindeki, çer
çöp sap görüntülerinin arasından, nilüferleri,mavi su
güllerini, sedef kabuklarını bulup, toplamak gerekir;bilirsiniz bunu da..
Ama bazen bilmek de yetmez...
Tüm edimleriniz öylesine ölmüşlüktedir ki, konserve bir yaşamda öylesine sahte bir
tazelikle yorulmuşsunuzdur ki,som olan tüm düşleriniz ve
dilekleriniz, öylesine azarlaştırılmıştır ki,hiçbir bilme ve farkındalık yetmez size...
Acılanmışsınızdır usul usul,bile bile...
Sadece durursunuz...
Öylece durakalırsınız...
Ne yapılacakbir şey vardır, ne de yapılmamış bir şey kalmıştır..
Yaptıklarınızdan mı pişmansınızdır, yapamadıklarınızdan mı?
Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınızın özlemi mi
yaşatıyordu sizi, yoksa yaşayamadıklarınızın girdabında mı tükendiniz?
Erteleyip, biriktirdiğiniz düşlerinizin sancısı mı şu an
kıvrandıran sizi;yoksa hiçbir sancıyı hissedemeyecek kadar
geç mi kaldınız artık..??
En çok unutmaya çalıştıklarınız mı yaşatıyor sizi, en
unutulamaz olanlara
olan özlemleriniz mi..??
En özlediğiniz mi, en çok unutmaya çabaladığınız, yoksa o mu
en unutmak istediğiniz..??
Galiba içimizi en çok acıtan, göze alamadıklarımız ve
alamadıkça da, özlemiyle içimizde besleyip büyüttüklerimizdir...
Onlar bir an gelir,o kadar büyürler ki, taşarlar içinizden, bedeninizden,
ruhunuzdan, kimsesiz kalırsınız, kendinizsiz hatta...
Adını koyabildiğiniz hiçbir duyguyu yardımınıza gelmez,
duymaz bile sizi... Sığınaksızsınızdır, kendinize bile...
Iskalanmış yaşam mekanları intikam almaya koyulur sizden...
Yaban kalırsınız, yabancı kalırsınız..
Rüzgarlı bir alev denizini özler gözleriniz, mum alevli...
Her titrek aleviyle,hikayesi değişen mum ışıltılı bir
denizin, ılık esintilerinin sarhoşluğunda,gömülmek
istersiniz evrenin yaşam sularının aynasına...
Sular akıp gitse de, denizinizin mum alevleri yerinde kalacaktır, sizin
kalacaktır, sizinle kalacaktır, bilirsiniz...
özlersiniz...
istersiniz...
Herşeyi varmış da, hiçbir şeyini kullanmayan o acizliğinizin
kınından soyunup, mum alevli sularınıza atlamak, dalmak
istersizin, sizi usul usul çağıran,göze alamadıklarınızdan bu kez vazgeçmemek istersiniz...
Yüreğinizin düşler haritasında artık doğru rotada, doğru
dağları, nehirleri, şehirleri, ovaları aşarak, yol almak, göze almak zorundasınızdır..
İçinizde büyütüğünüz o çığın altında, bir kez daha kalmak,
acılanamayacak kadar bile hissizleşmek istemiyorsanız
yeniden -ki belki bir dahaki sefer, bir son şansınız bile
olmayacaktır, şimdi bile bu kadar donakalmış,
durakalmışlığınızla, içinizde bir daha geri gelmemek üzere
giden bir şeylerin kanat seslerinin kulaklarınızdaki
sağırlığına mahkum edilmişliğinde kıvranmaktayken- , yarım
bırakmayın artık yüreğinizin serüvenlerini, göze alın..
Yağmursuz bir gökkuşağı olmayın..
Ya da papatyasız bir kır..
Ya da kımıltısız kalmasın içinizin yaprakları
Hiçbir duygusuz kalmışsınızdır..
Özlemezsiniz kimseyi..
İstemezsiniz hiçbir şeyi..
Sevgi dallarınıza sular yürümez artık, kurur kalır çıtırtılarla sürgünleri..
Hiçbir cümlenin başı yoktur ve sonu da; hatta sözcüklerin ilk hecesinde kalır..
Ne fazla, ne eksiksinizdir, bilemezsiniz, anlayamazsınız...
Bir başka ruhun evinde gibi duyumsarsınız kendinizi, sanki
bu istemsiz konukluğunuzla, kendinizden millerce uzaklaşmışsınızdır...
Silik bir flulukla örtülmüştür geçmişiniz, hatıralarınız;ve bir sis kaplıdır gözünüzün ufkunda da..
Öründüğünüz kozanızda kalakalmışsınızdır,ne yapacağınızı bir
zamanlar bilmenize ve yapmamanıza rağmen, bu kez ne yapmanız
gerektiğini bile bilemiyorsunuzdur...
Yüreğiniz bir tavan arasıdır, düşleriniz bir yangın bahçesi,
umut martılarınız haykırışsız, elleriniz bir buz pramitine
dokunmaktadır sanki, üşüyemezsiniz bile, üşümeye ya
alışmışsınızdır, ya da ısınmak gibi, üşümeyi de
unutmuşsunuzdur çoktan..
Unutmak istersiniz her şeyi, kim olduğunuzu, neler olduğunu
ya da olmadığını,unutarak eksilmek, madem hiç tam olamıyorsanız, sıfırlanmak ..
Bilirsiniz ki aslında; keder, mutsuzluk ve umutsuzluk, ne
kadar,üzerinize bir yaşlı ağaç gibi yığılıp kalsa da,
sedefli yeşiliyle ve turuncu damlalarıyla akıp giden günün
gözlerinin taa içine bakıp, hayatı düşünmek gerekir..
Bir inci avcısı gibi, maviliklerin derinlerine dalıp,
istiridyeleri tek tek arayıp, mutluluk incileri toplamak gerekir yüreğin avuçlarına...
Ve yine bilirsiniz ki, gün batımında, aslında ay doğumunu
düşünmek gerekir karanlıklara inat, ışığa daha çok koşmak gerekir gölgelerde...
Yaşantılarımızı bir kazı yerine çevirmeden, sandukalara
saklamadan, hayatın içinden, duyarak,dinleyerek, anlayarak, hissederek geçmek gerekir...
Yaşam denizinin derinlerine varmak, suyun yüzeyindeki, çer
çöp sap görüntülerinin arasından, nilüferleri,mavi su
güllerini, sedef kabuklarını bulup, toplamak gerekir;bilirsiniz bunu da..
Ama bazen bilmek de yetmez...
Tüm edimleriniz öylesine ölmüşlüktedir ki, konserve bir yaşamda öylesine sahte bir
tazelikle yorulmuşsunuzdur ki,som olan tüm düşleriniz ve
dilekleriniz, öylesine azarlaştırılmıştır ki,hiçbir bilme ve farkındalık yetmez size...
Acılanmışsınızdır usul usul,bile bile...
Sadece durursunuz...
Öylece durakalırsınız...
Ne yapılacakbir şey vardır, ne de yapılmamış bir şey kalmıştır..
Yaptıklarınızdan mı pişmansınızdır, yapamadıklarınızdan mı?
Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınızın özlemi mi
yaşatıyordu sizi, yoksa yaşayamadıklarınızın girdabında mı tükendiniz?
Erteleyip, biriktirdiğiniz düşlerinizin sancısı mı şu an
kıvrandıran sizi;yoksa hiçbir sancıyı hissedemeyecek kadar
geç mi kaldınız artık..??
En çok unutmaya çalıştıklarınız mı yaşatıyor sizi, en
unutulamaz olanlara
olan özlemleriniz mi..??
En özlediğiniz mi, en çok unutmaya çabaladığınız, yoksa o mu
en unutmak istediğiniz..??
Galiba içimizi en çok acıtan, göze alamadıklarımız ve
alamadıkça da, özlemiyle içimizde besleyip büyüttüklerimizdir...
Onlar bir an gelir,o kadar büyürler ki, taşarlar içinizden, bedeninizden,
ruhunuzdan, kimsesiz kalırsınız, kendinizsiz hatta...
Adını koyabildiğiniz hiçbir duyguyu yardımınıza gelmez,
duymaz bile sizi... Sığınaksızsınızdır, kendinize bile...
Iskalanmış yaşam mekanları intikam almaya koyulur sizden...
Yaban kalırsınız, yabancı kalırsınız..
Rüzgarlı bir alev denizini özler gözleriniz, mum alevli...
Her titrek aleviyle,hikayesi değişen mum ışıltılı bir
denizin, ılık esintilerinin sarhoşluğunda,gömülmek
istersiniz evrenin yaşam sularının aynasına...
Sular akıp gitse de, denizinizin mum alevleri yerinde kalacaktır, sizin
kalacaktır, sizinle kalacaktır, bilirsiniz...
özlersiniz...
istersiniz...
Herşeyi varmış da, hiçbir şeyini kullanmayan o acizliğinizin
kınından soyunup, mum alevli sularınıza atlamak, dalmak
istersizin, sizi usul usul çağıran,göze alamadıklarınızdan bu kez vazgeçmemek istersiniz...
Yüreğinizin düşler haritasında artık doğru rotada, doğru
dağları, nehirleri, şehirleri, ovaları aşarak, yol almak, göze almak zorundasınızdır..
İçinizde büyütüğünüz o çığın altında, bir kez daha kalmak,
acılanamayacak kadar bile hissizleşmek istemiyorsanız
yeniden -ki belki bir dahaki sefer, bir son şansınız bile
olmayacaktır, şimdi bile bu kadar donakalmış,
durakalmışlığınızla, içinizde bir daha geri gelmemek üzere
giden bir şeylerin kanat seslerinin kulaklarınızdaki
sağırlığına mahkum edilmişliğinde kıvranmaktayken- , yarım
bırakmayın artık yüreğinizin serüvenlerini, göze alın..
Yağmursuz bir gökkuşağı olmayın..
Ya da papatyasız bir kır..
Ya da kımıltısız kalmasın içinizin yaprakları
melly- Kusursuz Tayfa
- Mesaj Sayısı : 106
Kayıt tarihi : 19/09/07
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz